“Her iki er de Horasanlıdır. Gerçekten sonradan adlarına kurulan tarikatler de Horasanîlikten etkilenerek gelişmiştir. Ancak Mevlâna büyük bir bilgin, düşünür bir hakim, coşkun ve dahi bir şairdir. Onun halkçılığı, dinler üstü insanî düşüncesinden gelmektedir. Hacı Bektaş’sa bir düzyazı biçiminde ve bir de manzum çevirisi bulunan ve Arapça aslı ortada olmayan “Makalât”ına bakılırsa olgun bir şeyhtir. Hacı Bektaş’ı halkın benimsemesi ve sonradan Bektaşiliğin halk tarafından benimsenmesi daha çok basitliğindendir. Mevlâna Batınî inançları zahiri (görünen) törenlerle uzlaştıran bir karakter sahibidir. Hacı Bektaş’sa hem Makalât’tan hem de Mevlevî ve Bektaşî geleneklerindeki menkabelerden açıkça anlaşıldığı gibi tam bir batınîdir. Bu davranış biçimi farkı şüphe yok ki, aralarında bir ayrılık meydana getirecektir.”
Hacı Bektaş Velî ile Mevlâna görüşmüşler midir? Bunu kesinlikle bilmiyoruz. Fakat her ikisinin birbirinin varlığından haberdar olduğunu hem Hacı Bektaş Veli’nin hayatını anlatan Vilâyetnâme hem de Mevlâna’nın hayatını anlatan Ariflerin Menkıbeleri söylemektedir.
d) Hacı Bektaş Veli ve Yunus Emre :
Hacı Bektaş Veli ile Yunus Emre’nin karşılaşmalarını Vilâyetnâme şöyle anlatmaktadır: “O yöre köylerinden birinde Yunus isminde rençberlikle geçinir çok fakir bir adam vardı. Bir sene kıtlık oldu; Yunus’un fakirliği büsbütün arttı.Nihayet birçok keramet ve iyiliklerini duyduğu Hacı Bektaş Veli’ye gelip yardım istemek fikrine düştü. Sığırının üstüne bir miktar alıç koyup dergâha geldi. Pir’in ayağına yüz sürerek hediyesini verdi ve kendisine bir miktar buğday istedi. Hacı Bektaş Veli ona iyi davranarak birkaç gün dergâhta misafir etti. Yunus geri dönmek için acele ediyordu. Dervişler Pîr’e Yunus’un acelesini anlattılar. O da “Buğday mı ister, yoksa erenler himmeti mi”diye haber gönderdi. Gerçekleri göremeyen Yunus buğday istedi. Bunu duyan Hacı Bektaş tekrar haber gönderdi: “İsterse alıcın her danesine nefes edeyim” dedi. Yunus tekrar buğdayda israr edince artık emretti, buğdayı verdiler, Yunus da dergâhtan çekilip gitti. Lâkin biraz yürüdükten sonra işlediği hatanın büyüklüğünü anladı. Çok pişman oldu. Derhal geri dönerek kusurunu itiraf etti. O vakit Hacı Bektaş, onun kilidini Tapduk Emre’ye verdiğini, bu yüzden isterse ona gitmesini söyledi”.
Yukarıdaki parça bizi iki yönden aydınlatmaktadır: Birincisi, Hacı Bektaş tekkesinin ne gibi görevler yaptığını göstermektedir. Ta Eskişehir’in Sivrihisar kasabasında yaşayan çiftçi Yunus, kıtlık olup geçim sıkıntısına düşünce, çoluk çocuğunu doyurmak için bir yardımlaşma ve dayanışma kurumu gibi çalışan ve ünü ülkenin her yanına yayılmış olan Hacı Bektaş Veli’nin tekkesine gelmiştir. Gerçekten de bu tekke, bozulup dağılmaya yüz tuttuğu zamana kadar uzun yıllar, varlıklı kimselerin verdiği, ihtiyaç sahiplerinin aldığı, yolcuların yemek yediği, fakir fukaranın barındığı bir yer olmuştur.
İkincisi ise, Yunus’un Hacı Bektaş Veli’nin halifelerinden Taptuk Emre’nin dervişi olduğunu söylemektedir. Vilâyetnâme’nin verdiği bu bilgiye rağmen Yunus’un şiirlerinde Hacı Bektaş Veli’nin adı geçmez. Yalnız Yunus’a atfedilen,
Âl ‘Osman oğluna hüküm yürüten
Nazarilen dağı taşı eriten
Binüp cansız duvarları yürüten
Hacı Bektaş derler veli’yi gördüm
nefesinin gerek Yunus’un divanında bulunmaması, gerekse dilinin çok yeni olması nedeniyle Yunus’a ait olmadığı söylenmektedir.
Yunus’un Divanı bu yüzyılın başlarında, yani onun ölümünden altı yüzyıla yakın bir süre sonra sözlü kaynaklara dayanılarak düzenlenmiştir. Bu yüzden onun taklit edilmesi çok kolay şiirlerine başka şairlerin şiirleri karışmış olduğu gibi bazı şiirleri de Divan’da yer almamıştır. Bu şekilde düzenlenmiş bir Yunus Divanı’nda Hacı Bektaş Veli’nin adının geçmemiş olmasını ileri sürerek Yunus’un Hacı Bektaş Veli’yi tanımadığı sonucunu çıkarmak yanlış olur.
Abdülbâki Gölpınarlı, Yunus Emre - Hayatı, adlı eserinin önemli bir kısmını “Yunus Bektaşîdir” konusuna ayırmış, Yunus’un :
Kırkların birisine çalmışidim nişteri
Kırkından kan akıdıp ibret gösteren menem
Muhammed’i yarattı mahlûka şefkatinden
Hem Ali’yi yarattı müminlere fazlıdan
gibi beyitlerinin Bektaşî geleneklerine uygun düştüğünü,
Bir sualim var sana ey dervişler ecesi
Meşayih ne buyurur, yol haberi nicesi
ile başlayan ve
Dört kapudur kırk makam yüz altmış menzili var
Ana eren açılur vilâyet derecesi
ile devam eden beyitlerin çok önemli olduğunu, en eski yazmalarda da bulunan bu şiirde Yunus’un adetâ Hacı Bektaş Veli’nin Makalât’ını özetlediğini, başka bir şiirinde de
Ana eren dervişe iki cihan keşfolur
Anın sıfatın över ol Hocalar Hocası
diyerek Yunus’un Makalât’ı gördüğünü ve “Hocalar Hocası” sözünden de Hacı Bektaşı kastettiğini söylemiştir.
Abdülbaki Gölpınarlı’nın dışında Hacı Bektaş Veli’nin Makalât’ını yayınlayan Prof.Dr.Esad Coşan ile konunun uzmanı Prof.Dr.Iré ne Melikoff’un konumuzla ilgili sözlerini burada nakledelim:“Türk edebiyatının en büyük şairlerinden olan Yunus Emre’nin (ö.1320) şiirleri, Hacı Bektaş’ın düşünceleriyle aynı düşünceleri açıklar: O da Hacı Bektaş gibi dört kapıdan, kırk makamdan, ibadetten, yetmiş iki millete saygı gösterilmesinden, insanda bulunan şeytanî güçlerle ilahî güçlerin bitmeyen savaşından, iyi ve kötü huyların askerlerinden söz eder. Yunus’un Risaletü’l-Nushiyye adlı eserinde bazı ilâvelerin yapıldığını kabul eden kimseler, onun yukarıda bahsettiğimiz düşüncelerini açıklayan şiirlerinin Divan’ına sonradan girdiğini savunsalar da doğrudan doğruya veya dolaylı yollardan olsun, Hacı Bektaş ile Yunus arasında geçmişte kurulmuş olan samimî ilişkiler inkâr edilemez”.
“En eski kaynakların, özellikle Hacı Bektaş’ın Vilâyetnâmesinin tanıklığını kuşkuyla karşılamamız gerektiğini söyleyebiliriz. Gerek Yunus Emre ile Hacı Bektaş’ın ilişkilerinde, gerekse Hacı Bektaş ile Yunus’un manevî üstadı Tabduk Emre arasındaki ilişkilerde gerçekten de bu kişilerin aynı toplumsal ve manevî ortamdan oldukları söylenebilir”.
e) Hacı Bektaş Veli ve Yeniçeriler :
Hacı Bektaş Veli’nin Osmanoğullarının gelecekteki saltanatını müjdelediği, Osman Gazi’ye kılıç kuşattığı veya taç giydirdiği, Yeniçeri Ocağının kuruluşunda manevî bir pir, bir hami rolünü oynadığı hakkında çeşitli söylenceler bulunmaktadır. Ancak bugün artık onun o tarihlerde yaşamadığı kesin olarak bilinmektedir. Öyleyse Yeniçeriler neden Hacı Bektaş Veli’yi manevî seçmişlerdir? Hacı Bektaş Veli’ye mânen bağlı olan Abdal Musa, Abdal Murad, Geyikli Baba ve daha pek çok Rum Abdalları, mücahit Türkmen Babaları ve Ahiler, Osmanlı Devletinin ve Yeniçeri Ocağının kurulmasında büyük hizmetlerde bulunmuşlardır. İlk Osmanlı padişahlarının takdir ve sevgilerini kazanmış olan bu kimseler, pirleri Hacı Bektaş Veli’nin adını yaşatmak istemişlerdir.
Bu şekilde Hacı Bektaş Veli’yi kendisine bir pir ve manevî koruyucu sayan Yeniçeriler, ocaklarına Ocak-ı Bektaşiyan, kendilerine ise, Taife-i Bektaşiyan, Güruh-i Bektaşiye, Zümre-i Bektaşiye, Ocak’taki derece ve terfi silsilesine de silsile-i tarik-i Bektaşiyan, Rical-i dudman-ı Bektaşiye gibi isimler vermişlerdir.
Yeniçeriler gülbengi (dua), gerçekte Bektaşî törenlerine ve onların terimlerine dayanmaktadır. Nitekim Yeniçerilerin bir ağızdan ve belirli yer ve zamanlarda terennüm ettikleri bu dua (gülbenk) şu sözleri ihtiva etmektedir:
Allah Allah illallah
Baş uryan, sine püryan, kılıç alkan
Bu meydanda nice başlar kesilir
Olmaz hiç duyan.
Eyvallah, eyvallah
Kahrımız, kılıcımız, düşmana ziyan
Kulluğumuz padişaha ayan
Üçler, yediler, kırklar
Gülbeng-i Muhammedî, nur-ı Nebî
Kerem-i Ali
Pirimiz, sultanımız Hacı Bektaş-ı Veli
Demine devranına hû diyelim hû...
Diğer yandan Yeniçeri Ocağının teşkilâtında da Bektaşî ileri gelenlerine yer ayrılmıştır. Ocağın 94. cemaat ortasında Hacı Bektaş babalarından biri Hacı Bektaş vekili olarak otururdu. Hacı Bektaş türbesindeki baba (Pirevindeki baba) vefat ettiği zaman yerine geçen yeni baba, İstanbul’a gelir. Ocaklı onu alıp alay ile Ağa Kapısına götürür ve tacını Yeniçeri Ağası giydirir, alay ile Bab-ı Ali’ye gider ve sadrazam tarafından kendisine ferace giydirilirdi. Bu yeni Bektaşî babasının Pir Evine avdetine kadar Ocaklı tarafından misafir edilmesi usuldendi.
ÖZLÜ SÖZLERİ VE ŞİİRLERİ
KADINLARI OKUTUNUZ
MURADA ERMEK SABIR İLEDİR
HER NE ARARSAN KENDİNDE ARA
ARİFLER HEM ARIDIR HEM ARITICI
NEFSİNE AĞIR GELENİ KİMSEYE TATBİK ETME
İLİMDEN GİDİLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR
NEBİLER VELİLER İNSANLIĞA TANRININ HEDİYESİDİR
DÜŞMANINIZIN DAHİ İNSAN OLDUĞUNU UNUTMAYINIZ
DÜŞÜNCE KARANLIĞINA IŞIK TUTANLARA NE MUTLU
HİÇBİR MİLLETİ VE İNSANI AYIPLAMAYINIZ
İNSANIN CEMALİ SÖZÜNÜN GÜZELLİĞİDİR
ELİNE DİLİNE BELİNE SAHİP OL
ARAŞTIRMA AÇIK BİR SINAVDIR
İNCİNSEN DE İNCİTME
- Türk milleti cihana hakim olmak için yaratılmıştır.
- İnsanoğlu için en kutsal ibadet çalışmak,doğruluk ve insan sevgisidir.
- Tanrı'nın yeri insanın ve kendini bilenin gönlüdür. Bu nedenle gönül mihrapların en ulusudur ki kuru duvara değil; fikren, aklen olgunlaşmış insana saygıda bulun, hürmet et, kendisi ile niyazlaş
- İnsanoğlu için en kutsal ibadet çalışmak, doğruluk ve insan sevgisidir.
- Oturduğun yeri pak et, kazandığın lokmayı hak et.
- Ulfet hem zehirdir, hem panzehirdir.
- Çalışmadan geçinenler bizden değildir.
- Mülk alimin şeytanıdır.
- Marifet, nefsi silmek değil, bilmektir.
- Alimin uykusu cahilin ibadetinden üstündür.
- Asalet, duruluk ve doğruluktur.
- Hak güneşten daha zahirdir.
- Asıl körlük nankörlüktür.
- En büyük keramet çalışmaktır.
- Alem Adem, Adem de Alem içindedir.
- Göze nur gönülden gelir.
- İslamın temeli ahlak, ahlakın özü bilgi, bilginin özü akıldır.
-Yolumuz, ilim, irfan ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur.
- İki nesne en büyüktür: Bilgi ve yumuşaklık. Bilgi ile doğruya yol görünür, yumuşaklık ile insanlara katlanılır.
- Dinine dizlerinle değil, kalbinle bağlan.
- Doğruluk dost kapısıdır.
- Ellerin kâbesi var, benim Kâbem insandır.
- Kadınları okumayan milletler yükselemez.
ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER:
Dostumuzla beraber yaralanır kanarız
Her nefeste aşk ile Yaradan'ı anarız
Erenler meydanına vahdet ile gir de gör
Kırk budaklı şamdanda, kırkımız bir yanarız.
Malım, mülküm, servetim, hepsi evde kaldı
Oğlum, kızım, akrabam, geçtiğim yolda kaldı
Dostlarımdan birisi, benden hiç ayrılmadı
Allah için yaptığım iyilikler bende kaldı
İlim, irfan mürşittir karanlıkları koğar
İnsanları cehalet, gaflet bunaltıp boğar
Gönüllerde parlayan, o saadet güneşi
Şark ile garp'den değil, gerçek inançtan doğar.
Eğer hakka talipsen, her an O'na doğru ak
Kainat kitabına, irfan gözü ile bak
Yolumuzun esası, çalışmaya bağlıdır
Ayağa kalkacaksan, bari hizmet için kalk
Adem'de değil mi sohbet mesani
Adem'de değil mi Ayet-el Kürsi
Sen seni bilirsen yüzün Hüda'dır
Bilmez isen Hak senden cüdadır
***
Haktan emrolundu geldim cihana
Gözüm açtım mail oldum ol burca
Kâmil oldum, hak kelamın okudum
Elif kaddim,dal yazıldı ol burca
Konaktan bezirgan çıkagörünce
Ne gündüzüm gündüz, ne gecem gece
Bir burç vardır cümle burçlardan yüce
Muhammad Mirac'a çıkar ol burca
Anlımıza yazılıptır yazılar
Mürid olan mürşidini arzular
Yeryüzünde yer kalmadı gaziler
Ar yüzünden bir yol gider ol burca
Gökte uçan Cebrail'dir biridir
Bir gül vardır Muhammed'in nurudur
Bir kapusu Şah-ı Merdan Ali'dir
Elvan elvan nurları yağar ol burca
Hacı Bektaş Veli arayıp bulmuşam
Erenler deminden bir pay almışam
Bir hakikat deryasına dalmışam
Her gönülden bir yol gider ol burca
Erkek dişi sorulmaz muabbetin dilinde
Hakk'ın yarattığı her şey yerli yerinde
Bizim nazarımızda kadın erkek farkı yok
Noksanlık, eksiklik senin görüşlerinde
Sevgi muabbeti kaynar yanan ocağımızda
Bülbüller şevke gelir, gül açar bağımızda
Hırslar, kinler yok olur aşkla meydanımızda
Arslanlar, ceylanlar dosttur kucağımızda
Dostumuzla beraber yanar kanarız
Her nefeste aşk ile yaradanı anarız
Erenler meydanına vahdet ile girde gör
Kırk budaklı şamdanda kırkımız bir yanarız.
***
Devrişlik, hırkada, taç'da değildir
Hararet nardadır,saç'da değildir
Her ne arar isen insanda ara
Kudüs'te, Mekke'de, Hac'da değildir
Sakın bir kimsenin gönlünü yıkma
Gerçek erenlerin, sözünden çıkma
Eğer insan isen ölmezsin korkma
Aşığı kurt yemez uc'da değildir.